Mibekc

  • Anasayfa
  • GÜNLÜK
  • SİNEMA-DİZİ
  • KİTAP
  • TEKNOLOJİ
  • "O"
Yağan yağmur sanırım bugün yazma duygularımı kabartan şey.

Çünkü deminden beri yazıp yazıp sildiğim şeylerden farkettim aslında yazmak istediğim bi dolu şey var ama hiç biri tek başına bi konu olamayacak kadar sanal şeyler. Sildiğim herşeyi tek bi yazıda toplamaya karar verdim bu sefer açtım bi not hepsini yazdım başlıklar halinde bu sefer.

İlk başlık mı? He o haziran ayı ve yağan yağmur o bile beni eskisi kadar romantik biri haline getiremiyor. Biraz bununla alakalı şeyler yazayım şuraya diye düşündüm. Mesela eskiden olsa delice ıslanmak ve birazda mümkünse ıslandığın sevgiliyle yakınlaşmak en azından bi kez öpmek duygusu kabarırdı eskiden içimde. Tabi bu biraz küçükkendi. Sonra sonra farkediyor insan İstanbul'da böyle bişey olmaz olamaz. Çünkü senin öyle dilediğin gibi ıslanabileceğin yerler yok burada.

En azından o bastığın kaldırım taşlarından biri oynayıp altındaki suyu fırlatınca pantolonuna bütün bedenin öyle temizce ıslanmış hissedemeyip keyfin kaçar. Hem bu İstanbul'da diyelim ıslandın sevgilinle doya doya nerde tutup öpüyosun sen kızı. Sen kızı öpmek istiyosun hiç kimseyi hiç bişeyi umursamadan ama o seni öpmek istiyor mu bakalım?

Hadi diyelim o da istedi. Yanınızdaki insanlar ? Geçip giden yayalar ? Öyle bi yer değil yalnızız deme çünkü burada öyle yalnız kalabileceğin bi yerde yok malesef. Anlayacağın güzel kardeşim büyüdükçe sende bunları herkes kadar düşünür ve öyle çokta iplemez bi insan olarak yaşayamamaya başlıyosun. He aksini mi düşündün ?

Böyle düşündüğün ve yaşadığın için bi kız sana aşık mı oldu? Bu da bi çözüm değil çünkü en fazla bi kaç aya o kız sende o aşık olduğu güzel huyu silmek istemeye başlayacak. İş ciddiye bindikçe seni düzene sokmaya ve kafandaki o alışılmışın dışındaki tüm düşünceleri silmeni isteyecek ve en çokta bu canını acıtacak. Çok seviyosan biraz sabredeceksin. Çok sevmiyosan ayrılacaksın. He çok seviyosanda o en fazla bi sene sürecek sonra ya sen değişeceksin yani en azından duygularını-düşüncelerini bastıracaksın, ya da ayrılacaksın.

İkinci başlığa geçelim bu konu beni fazla darladı. Bu başlıkta çok iç açıcı meselelerimizden değil yaklaşık bi senedir sadece tek bi hedefe kitlenip işsiz güçsüz ona yönelmem lazım ama bu işsiz güçsüz olma durumu beni fazlasıyla zorluyor. Özellikle bu aralar baya baya zorluyor.

Kafam hep bi iş bulma, işe girme, para kazanma düşüncesiyle dolu. Bu birazda benimde hala bi yerlere bağlı olmamdan kaynaklanıyo sanırım yoksa ben çokta güzel o kafamdaki işleri yapabilirim. Ama tek sorun ne? Neyse buna sonra değiniriz. Çünkü bunun bi sorun mu yoksa bi çözüm mü olduğuna karar veremedim.

İstanbul'da bu aralar çok sahaf gezdim hepsi sanki beni öpmeye çalışıyormuş düşüncesine kapıldım. Biri hariç ama oda beni pek iplemiyor. Bi kaç kitaptan oluşan listemi bıraktım hala bi tanesine yanıt verebildi. Farklı siteler var olmadık kitaplara olmadık ücretler yazıp satmaya çalışıyorlar internet üzerinden sahaflar ellerindeki kitapları onada ayrı ayar oluyorum.

En son bulmaya çalıştığım kitap "Sadun Boro - Pupa Yelken" mesela bu kitaba 80-300 arasında değişen fiyatlar yazmışlar bi sitede ben bu kitabı eminim taş çatlasın 10-15 liraya alacağım ama bunun onlarda eminimki farkında. Ve gün gelecek benim okuma azmim bütün sahafları yenecek, istediğim bütün eski kitaplar benim olacak emin olabilirim bu konuda.

Bide unutmadan son bi baÅŸlığım daha var ama onu ÅŸimdi yazamıycam canım daha fazla yazmak istemiyo. Bu not sayfasını kapatmamayı aklıma gelenleri oraya not alıp sonraki yazılarda onlardan bahsetmek istersem bahsetmeyi düşünüyorum. 
Aniden gelmiştim kendime. Aslında farkındaydım herşeyin ve çevremin, metrobüse binip otururken özenle seçmiştim koltuğumu. Üçüncü kapının tam önündeki koltuğa oturmuştum. Diğer tarafa sırf önüme birileri gelip yaslanmasın diye oturmamıştım. Oysa düşünememiştim tam yanımda bi koltuk daha olduğunu.

Sonuçta oraya da birileri gelip oturacaktı. Tam 3 durak gittikten sonra bu beklemediğim hamle gerçekleşmişti ve hiç hoşlanmadığım insan tiplerinden biri çocuğuna sürekli direktifler veren enteresan ve bana kalkta yanıma oğlum otursun der gibi bakan bi kadın oturmuştu. Bende ona hiç prim vermeden kafamı kitaptan kaldırmadan okumaya devam etmiştim.

Ta ki o sinir kadının bi yere çatacağını anlayana kadar. Tam ineceğim durağa yaklaşmışken 2-3 durak önce binmişti bu şanssız biraz sonra başına gelecek olan çatışmadan habersiz genç kız annesiyle. Aslında o da bizim suratsız teyzeden pek farklı sayılmazdı.

Ve nihayet gerilim dolu dakikalar yeterince yaklaştı. Aniden gelmiştim kendime kitabımı kapattım ve artık emin olduğum tartışma anının olmadan inmiş olmak için dua ediyordum metrobüste.

Anlayamıyorum her bindiğimde beni mi buluyor yoksa ben mi onları buluyorum ama her bindiğimde illa ki oluyor böyle bi vaka. Bu da daha önceden başıma gelenler gibiydi.

Kitabımı kapatıp çantama koyduğumu gören suratsız yan koltuktaki teyze aniden döndü ve "inecek misin?" diye sordu yada "incek misin?" diye de sormuş olabilir emin değilim. O an ben kavgaya şahit olmamayı arzularken birden gelen soru karşısında Allahım yoksa kavganın ana etmenlerinden mi oluyorum sen koru diye dua ederken hayır diyerek soruyu savuşturdum ve direk önüme bakarak karşılık vermeksizin bekledim yerimde.

Dediğim gibi 2-3 durak önce binmişti herşeyden habersiz çatışmaya maruz kalacak olan genç kadın ve annesi. Bindiler ve annesi koridorun öteki tarafı olan yanımızdaki koltuğa oturduktan sonra bana biraz baktı ve şansının pek yaver gitmediğini ona yer vermeyeceğimi anladıktan sonra arka tarafa doğru ilerledi başına gelecek çatışmadan habersiz genç kadın.

Ve gerilim dolu dakikalar tam benim için bitti demeye başlamış. Dualarım yerini artık şükürlere bırakırken kalkmaya yeltendim ve "müsade eder misiniz?" diyebildim suratsız yan koltuk teyzeye. Bana yol verdi ben metrobüsün tam benim durağıma yaklaşan o iğrenç sektirengillerden olan yolu hesaplayamamıştım. Sonuçta son zamanlarda eskisi kadar gitmiyordum artık bu yolu. Eskiden her gün gidiyordum ama artık öyle mi? Değil tabiki hafta da bazen iki hafta da bi gidiyordum. Dolayısıyla yolu unutmuştum yolda beni unutmuştu. Karşılıklı unutulmuştuk.

Neyse ben o sekengillerden yoldan geçerken ayakta olduğumdan tam suratsız teyzenin bana açtığı dar yolu geçiyordum ki dengesiz metrobüs sekengillerden yolda sekince bende suratsız teyzeye doğru devrilmek üzereydim. O an dakikalar durdu saniyeler yavaşladı sanki herşey benim için ilerliyormuşçasına birden bire metrobüsün o iğrenç pis herkesin hapşırıp, aksırıp tuttuğu ve bu aksırıklar, hapşırıklar belli olmaması için İETT'nin sarıya boyadığı direklerden birine iki elimle sanki cehenneme düşüyormuşumda düşmek istemiyormuşumcasına sarılıverdim.

Çok şükür ki gene suratsız teyzeyle aramızda geçecek olan tartışmadan sıyrılmıştım. Ayağa kalktığımda farkettim ki aramızdaki insanlardan göremediğim tam önümdeki o üçüncü kapıda bazen tek bazen iki kişilik yan koltukta oturan oğluda çok profesyonelce uyuyor taklidi yapıyormuş suratsız teyzenin neyse ben tabii ki suratsız teyze gibi bir düşman kazanmak istemediğimden oğlunada onada hiç ilişmeden kapıya doğru yönelmiştim.

Bu sırada suratsız teyze az önce binen ve başına gelecek olan çatışmadan habersiz genç kadına cam kenarına geçmesini Çağlayanda ineceğini iletti. Bu diyalog sabahtan beri anlattıklarımı haksız çıkaracak derece de çok enteresan bi şekilde gayet medeni geçti. Kız oturmak istemediğini belirtti ve suratsız teyze tekrar aynı koltuğuna 7-8 saniye sonra oturdu.

O an içimden ne kadar hayvan olduğumu ve insanları dış görünüşlerine göre nitelendirdiğimi aslında benim iyi biri olmadığımı kalbime kötülüğün işlediğini düşünmeye başlamıştım ki.

Az önce binen ve başına gelecek çatışmadan habersiz genç kadın, suratsız teyzeye cam kenarına kaymasını istediğini belirten bişeyler söyledi. Kelimeleri tam duyamadım ama sanki çokta öyle sert değildi. Başına gelecek çatışmadan habersiz genç kadın aslında kısmen haklıydı sonuçta annesi koridorun öte tarafında oturduğundan yol boyunca konuşup dedikodu yapıp komşuları çekiştirip o arada koridorda duranları hem annesini görmek hemde duyabilmek için rahatsız edip yetmiyormuş gibi birde onların kafasını zikecekti.

Ama bu sefer sağlam kayaya çarpmıştı. Sanki büyük bir okyanusmuşta önüne çıkan dalgakıranın onu durdurmasına katlanamıyormuşçasına suratsız teyze ona dönerek kaymıyorum diye sesini yükseltti. O an ben bütün dualarımı ve şükürlerimi geri isteyen düşüncelere dalarken gene her bindiğimde gerçekleşen metrobüs ritüeli yerini bulmuş ve beklenen olmuştu. Bir kavga daha çıkmıştı ben metrobüsteyken.

Bunun karşılığı olarak az önce binen ve başına gelecek çatışmadan habersiz olan genç kadın yani daha doğrusu benim bu ana kadar başına gelecek çatışmadan habersiz olduğunu düşündüğüm kadın meğersem hiç öyle çatışmadan habersiz değilmişçesine bizim teyzeye dönüp "ne bağırıyorsun be" diyerek suratsız teyzeye karşı atağa çıkmıştı. Hatta bu karşı atak falan değil bildiğin kontra ataktı.

Bu kontra atağı beklemeyen suratsız teyze birden bire şaşırmış ve neye uğradığını anlayamamış halde beklerken tüm bunların neticesini hiç merak etmeyen ben durağıma gelmiş ve kapıları açılan metrobüsten sanki altı buçuk sene kapalı cezaevinde kalmışta o an salıverilmiş gibi, hatta bu tanımlama çokta doğru olmadı, sanki bir at yarışında sıraya sokulmuş başlangıç tabancasını ve kapıların açılmasını bekleyen o atlardan biriymiş gibi bir anda fırladım metrobüsten aşağı ve arkama bile bakmaksızın durağın merdivenlerine doğru hızla ilerledim.

Merdivenlere doğru ilerlerken farketmiştim aslında beynim yaşamak istemediği olayları çok profesyonel bi şekilde nasılda yaşanmamış gibi siliveriyordu bellekten. O an sanki hiç o kavgaya maruz kalmamış gibiydim ve kitapta okuduğum son bölümü düşünüyordum.

Tramvaya bindiğimde kitap okumak istedim ama nedense kaldığım bölümü açıp okumak yerine çantamdan "O"na götürdüğüm bana iki yada üç sene önce verdiği kitabı aldım. Açtım ve son satırlarını tekrar okudum. Sanki o an herşey bana bi ders vermek istiyormuşçasına gelişiyordu.

Açtığım kitabın bölümü babasını kaybeden yazardan ve babasına ait bir kaç anı eşyasını üvey annesinden istediğinden bahsediyordu. Ancak üvey annesi yazarı sana göre birşey yok diyerek tersliyordu. Burada yazar kitap boyunca anlattığı kazançlarından falan bahsedip çok güzel bir sonla bitiriyordu kitabını. Bu arada kitap "Bir Çift Yürek - Marlo Morgan" okumak isterseniz insana güzel şeyler katabilecek, güzel bir yapıt.
Beklediğimiz yaz başından beri okuyup durduğumuz o güzelim Game Of Thrones başladı hanımlar-beyler.

Hemde tam beklediğimiz gibi bir başlangıç yaptı. Vikings ve Davinci's Demons'tan sonra onunda kötü bir sezon yapacağından korkmuyor sayılmazdım aslında.

Ancak korkularım yersiz çıktı ve çok mutlu oldum. Uzun zamandır beklediğimize değdi gibi gözüküyor şuan.

İlk bölüm biraz fazla saçma ve sakin geçmişti ki ikinci bölüm itibariyle bu sezonun belkide en güzel sezon olacağını düşünen bi ben değilim çevremdeki arkadaşlarla konuştuğumda aynı şeyi düşünenler var.


Sabah uyanınca twitter'da spoiler görüp bölüm sonu sürprizini öğrenmeden izlesem çok daha iyi olurdu tabi ki ama yapacak bişey yok buna da çok şükür oldukça eğlenceli bi bölümdü.

Bu arada şuan uyuyacağım sanırım yazının bundan sonrası biraz boka sarıcak idare ediverin...(eğer bi gün birileri okuyacak olursa diye not yazıyorum bide hiç okunmayan bloguma :) )

Neyse spora başladımda bu aralar çok yoruluyorum. Eski ben değilim artık ben. Bunu anlamamı sağladı yaptığım ağır spor. Elim ayağım titreyecek şekilde zorluyorum son iki gidişimde ama bakalım. Gelişir inşallah bişeyler, yaza kadar siks packlerimiz çıkmasa bile şu yıllardır 5'e 20 görünümündeki vücudum birazcık şekillense yeter.

Velhasıl öyle yani azıcık şekillencem diye yazdığım şey birazcık kötüleşebilir sanki çok iyiymiş gibi. Ayrıca birde yarım kalıp uyuyabilirim.

GOT'a dönecek olursak bence bu herifler napıp edip ortalığın şeyine şey edecekler bi şekilde biliyoruz, alıştık artık buna.

Herkes diyo gene ona bu, şuna şu olacak, artık şu kişi şu olacak başka ihtimal yok diye ama yaz başından beri sette görüldüğünde bile artık flaşbek olacak yalanını söyleyip beklentiyi düşürüp bu sürprizi yapan o adamlardan herşeyi bekliyorum ve söylediklerine inanmıyorum bence sizde inanmayın.

Tüm bunlara raÄŸmen zaman zamanda kitapların bittiÄŸi özgün senaryo geleceÄŸini duyumsayıp aldığım okumadığım kitapların daha kaç tane yazılabileceÄŸini düşünüyorum ve geriliyorum. Bitecek diye korkuyorum. 

İstiyorum ki şu dizi 10-15 sezon sürsün artık bi Supernatural, Arka sokaklar gibi olsun hiç bitmesin onları hiç izlemesem ya da izleyip bıraksam bile bunu hiç bırakmadan izlemek istiyorum en azından şimdilik.

Bakalım üçüncü bölümde ne olacak. Görüşmek üzere...

Uzun zaman olmuş yazmayalı onu farkettim az önce o yüzden bi yazayım dedim ve farkettim ki aslında yazacak bişeylerim oluvermiş.

Bugün güzeldi İstanbul'da hava oldukça güzel ince bi üst alıp dolaşabilirdiniz her yanını dilediğiniz gibi. Bi ince yazlık mont bi kot yada bi şort ama illaki bi gözlük takmalıydınız güzel güneşi gözünüze yazık etmemesi için bugünkü İstanbul'un.

Mesela gidip Sarayburnu'nda bi çay içebilir ya da Kadıköy Moda'da oturup kötü bi çay alıp güzel manzarayı izleyebilirdiniz veya tüm bunların yerine İstiklal'i yürüyerek geçebilir, güzel bişeyler yiyip, hoş sohbetlere dalabilirdiniz. Hatta Sarıyer'in derinliklerinden Karaköy'e kadar yürüyüp yeni yeni kafeler açılıp duran o duvar yazılarının güzellik kattığı biraz garip yıkık dökük başlayıp güzelleşen ve o eski saçma nargilecilerin olduğu yere çıkarak biten sokağa tersinden yani eski nargilecilerin ordan dalıp güzel duvar yazıları ama yıkık olan tarafa doğru giderek bi kafe seçip güzel bi kaç şey içip hoş sohbet edebilirdiniz.

Ben bunların arasından birini yaptım bugün ve çokta güzelmiydi emin değilim bugün çok arada kaldım. Son zamanlarda bilmiyorum bizim bu aşırı stres yüklemesi yapan durumlarımızdan dolayımı yoksa artık hep olacak olan bişeymiydi. Ama benim hep olmasından korktuğum şey tam olarak hep olacak olması sanırım.

Bunu düşünmekten kendimi eğlendiremedim ve biraz sıkıldım bugün. Çünkü artık son zamanlarda çok yaşar oldum bazı sıkıcı şeyleri.

Evet evet evet "O"nunlaydık bugün bütün gün değilse bile son 10 küsür günden sonra 3-4 saat onunlaydık ve çok özlemiş olacağımı onu görmek için çıldıracağımı düşünerek hazırlamıştım kendimi bugüne. Ama son dakika planı niteliğinde gelişti bugünkü olay benim için.

Nasıl olduysa bir anda görüşmeye karar verdik ve hazırlandım görüşmeye giderken hep olan heyecanı hissedemedim sanırım. Aslında hissettimde ama son zamanlardaki yaşadığım sıkıcı durumları yaşayacağımı bilerek gittim bugün sanırım bu yüzden bunun farkına varamadım. İçimdeki düşünce haklıda çıktı. Öyle oldu yani son zamanlarda yaşadığım birey haklarımı, düşüncelerimi, kendimi kabul ettirmekte gene güçlük çektim. Bu yüzden de keyfim kaçtı hemde bir kaç defa.

İyi bişey değil biliyorum eğer böyle hissediyorsam ona söylemeliyim. Öyle de yaptım söyledim. Pek bişey değişir mi bilmiyorum. Çünkü "O" biliyo ki ben onu nasıl olsa affederim ve yine severim. Ama farkında değil ki şuan fazlasıyla kötü düşünceye daldım. Bunlardan acilen kurtulmalı ve eski ben olmalıyım. Eski biz olmalıyız.

Ben sanırım bi şekilde bi ay daha sabretmeliyim. Kurtulabilirse bazı şeyler o zaman kurtulacak ya da kurtulamayacağına o zaman karar vereceğiz. Bu süreç içerisinde kesinlikle böyle şeyleri ona açamam, destek olmam hayatını rahatlatmam gereken bazı şeyler var onun hayatında.

Neyse öyle işte bugün bi dolu güzel plan yapıp birini uygulayabilirdim ve uygulama kararıda almıştım ancak içimden geçen gibi bi günü pek yaşayamadım. Tamamiyle farklı bi plandı çok mutlu güneşli, gülüşlü, eğlenceli yani şuan olduğundan çok daha eğlenceli, stressiz bi gün dilerdim. Ama ben genede hala mutluyum diyebiliyorum. Umarım bu stres dolu günler geçtiğinde yaptığımız konuşma umduğum gibi olur.

Başka güneşli günlerde güzel planları uygulayabilmek umuduyla.
Bugün bi kez daha farkettim bunu. Lise yıllarımda dinlediğim bazı sanatçıları, yaptığım bazı şeyleri sırf toplum iyi karşılamıyo diye nasılda bırakıvermişim.

Farkettiğimde canım gerçekten yanmadı değil. Düşünsenize sırf birileri bişeyleri beğensin onaylasın diye keyif aldığınız şeylerden vazgeçiyosunuz. Bu acınası ve farkedince acıtası bişey hemde oldukça.

Ben mesela rap dinlerdim; en son dinlediğim şarkıları düşününce hiç birini hatırlamıyorum ama o zaman oluşan müzik kulağım sayesinde sanırım dinlediğim rap şarkıları hatırlıyorum. Yabancı şarkı dinleyelim kelime öğrenelim geyiğine kaptırıp dinlediğim hiç bi yabancı şarkıyı hatırlamıyo değilim sevdiklerimde çıktı karşıma ama hepsi o zamanki müzik kulağıma yakın şeyler bunu şimdi farkediyorum.

Böyle önerisel bi site olmasını istemediğimden burdan yazmıcam şunu severim, bunu dinlemelisin diye ama azcık karıştırınca şarkıları eğer ara sıra açtığın bi şarkı varsa ve bu ara sıra sayısı 3-5 i geçtiyse demekki onu seviyorsun demektir. Başkaları ne düşünürse düşünsün onu dinle bence. En azından kendin ol.

Bu biraz zor ama kendin olunca hayattan daha fazla zevk alıyorsun. Öyle işte klasik geyik muhabbeti buda farkındayım...

Bu baskının gereklerini yaptığını kabullenmek, bu baskının acıttığından daha fazla acıtıyor insanın canını bunu farkettim işte bugün ben. Bu yüzden bunu yazmak istedim. Biraz boş bi yazı oldu belki ama sadece bi kaç kişinin bir kez girip baktığı ve bi daha asla girmediği bi blog için yazılabilir bir konu bence.
İnanılmaz bi yağmur başladı İstanbul'da. Camdan baktığımda gördüm sarı ışık veren sokak lambalarının aydınlattığı arnavut kaldırımlarını delice döven yağmurun ne denli şiddetli olduğunu.

Bunu görmeden önce bi arkadaş sohbetinde; teknolojinin getirdiği grup sohbetleri olan bi uygulamadan konuşuyorduk arkadaşlarla. "O" da var o grupta; biz pek çok ortak grubu olan bi ikiliyiz. O sohbet esnasında bana söylediği bişey bu camdan bakışıma sebep oldu ve farkettim. Karakterim, benliğim yada tamamen olmak istediğim kişi olmadığım hakkında bana söylenenlerin ne denli etkilediğini benim.

Yalan konusunda biraz hassasım söylemeyi veya söylenmesini sevmem. Söyleyebildiğimde bişey değil zaten. Söylediği an yalanı yakalananlardanım ve sevmiyorum, denemiyorum söylemeyi bu nedenlerden dolayı pek.

Ama herhangi bi konuda bana söylendiğinde yalan söylüyosun diye fazla etkileniyorum. Bu konuşmada da buna benzer bi an yaşadık ve sinirlenip fazla belli ettim.

Daha sonra hiç sevmediğim huyum belirdi gene. Sinirlenince hiç bişey görmeyen, herşeyi kırıp döken ben. "O"nunla özelden yazışabilmemizi sağlayan sayfaya geçip çok akıllı telefonumdan gene yıktım, döktüm ortalığı.

Şimdi diyeceksiniz ki madem böyle düşünüyosun buraya bunu yazacağına git düzelt aranızı. Ama istemiyorum bunu yapmayı bana yalancı diyebilmesi hoşuma gitmiyo. Bunu biz başbaşayken bile yapmamasını dilerken başka bi gruptan yapabilmesi beni adeta çıldırttı o an. Tamam yalan söylediğimi düşünebilir ama bunu öylece oradan direk yazmamalıydı bence. Bana özelden yazıp ordan bile yazarken öyle cesurca yazamamalıydı. Bin düşünüp bir yazıp beni hiç kırmamayı düşünmeliydi.

Ben ona en zor konularda bile en dürüst halimi yansıtmaya çalışırken.

Neyse dediğim gibi bunların hepsini farkettim. Camdan baktığım o şiddetli yağmuru gördüğüm küçük taşların birleştirilerek yapıldığı neden öyle denildiğini bilmediğim arnavut kaldırımlarına bakarken.

Yağmur yağıyor ve gene temizliyor. Elinden geldiğince herşeyi. Bu eski tip yukarı kaldırılarak açılan camları olan binada en sevdiğim şey sanırım bu camlardan bakıp bu sokağı izlemek.

Blogu açtım açalı bu ikinci düzgün yazım sanırım sebebide şifreyi unutmuş olmamdı. Bugün bir kez daha girip denemek istedim ve şifreyi buldum. Bu sayede bu yazıyı yazabildim. Umarım bi dahaki yazı için bu kadar vakit geçmesi gerekmez.

Herşeye rağmen "O"nu seviyorum ve bunu "O"da çok iyi biliyor.
Sırf bi yazı okumuş olmak için; bu yazıyı okumadan önce, kitabınızı mok etmeden önce gidip kitabı okuyunuz lütfen. Bu yazıyı direk okursanız kitabın içeriğine dair çok fazla şey bulup yazıdan sonra okumak istemeyebilirsiniz.

Geçen haftalar okuduğum kitaptır kendileri Modern Klasikler Serisinden okudum ben. Ancak nedeni anlaşılmayacak derecede ince bir kitap.

Durun durun hemen yargılamayın kitaplar sayfa sayısına göre değerlendirilmez biliyorum. Sadece kitabın içeriğinin o kadar az sayfaya sığdırılması bana etkileyici geldi onu demek istiyorum.

Kitapta hepimizin bildiği bir oyun olan satrançtan bahsedilmiş ama herkes gibi bende sanki asıl olay satranç değilmiş gibi düşünerek; kitabın anlattığını anlamış olmamla, yani felsefesini bi nebzede olsa çözebilmemle övünüyorum şuan.

Kitap aynı diğerleri gibi; yani dünya üzerindeki tüm kitaplar gibi belli olayları sıraya koyup anlatıp yaşamış gibi olmanızı sağlamıyor. Yani yalnızca bunu yapmıyor başka şeylerde katıyor bence insana. İnsanlığın gereğinden olan felsefe, dünya görüşü, insan aciziyetini ortaya koyan bir anlatıma sahip.

Kitapta geçen ilahi adalet mi desek ne desek bi şekilde dünyaya satranç oynama becerisiyle gelen birinden bahsediliyor yada bu çocuk yıllarca hiç oynamadan izleyerek doğuştan gelen anlama yetisi sayesinde dünyanın satranç şampiyonu oluyor falan.

İşte tam bu noktada heh tamam esas oğlan bu diyoruz ve kaptırıyoruz. Şimdi hikaye başlayacak çocuk güzel şeyler yaşayacak okuyacağız derken, bu noktada yazarın sürprizi geliyor.

Yazarın bahsettiği şey doğuştan gelenle sonradan öğreneni birazda çarpıştırmak, yani ben böyle düşünüyorum. Diğer oğlan yıllarca oynayıp, çalışıp, didinip herşeyini verip geliştiriyor kendini. Birazda mecburiyetten, oha ya abarttım tamam baya baya zorunluluktan kafayı yememek için oynayıp geliştiriyor kendini.

İşte bu yazarın vurguladığı felsefede birazcık burada açığa çıkıyor. Olaylar gelip geçiyor ve bir gemi yolculuğunda karşılaşan bu iki kişi aslında herkesin çokta arzulamamasına rağmen oynuyorlar bi yada bi kaç kez.

Orada anlatılmak istenenin tamamen satranç olmadığını buradan sonra anlıyoruz. İnsanın yapmak istediği yada hayatının bi döneminde yaptığı şeylerin daha sonra saçma bi hal alabildiğini bu aldığı halin sonraları çokça şeyi engellediğini ve bazı şeyleri hayatımız boyunca sadece yapmış olduğumuz için devam ettirdiğimizi o anlarda anlıyoruz.

Yani burada demek istediğim şu; insanlar hayatları boyunca belli şeylere saplanıp kalırlar. İlk başta herşeyin onu başarmasına bağlı olduğunu düşünürler ama bi bakarlarki onu başarmışlar ve hala hiç bi mok yapamamış hissediyorlar. İşte hepimizin mutsuzluğunun sebebi bu değil mi? Okul bitmeli, bitmeli, bu sene kesinlikle bitmeli, bitmeliiiiiiiiggggggg diyoruz ve neticesinde okul o sene bitiyor. - çok bi mok olcakmış gibi dört seneliği dört senede bitiriyoruz. - ve bakıyoruz ki asıl amaç o değilmiş başka amaçlar edinmeliymişiz. Kitapta bunu anlatıyor biraz.

Yani kısacası insan bazı şeyleri sırf daha önceden yaptığı veya onu yapabildiği için devam ettiririr. Bazen hiç yapmak istemesede bu ve bunun gibi sorunlar yüzünden yapmaya devam eder.


Yada baÅŸka bi bakış açısıyla diÄŸer kiÅŸi, esas oÄŸlan tarafından bakalım olaya.  Bu taraftada olaylar tam tersine geliÅŸiyor. Adam deli gibi oynamak, onunla yatıp, onunla kalkmak, hep yenmek, galip gelmek istiyor, yanıyor, tutuÅŸuyor, deliriyor ama gel gör ki buda adamın deliliÄŸine sebep açıyor.

İnsan bişeyi isteyince delirebiliyor onun için çıldırabiliyor. Bu bakış açısıda insanın aç gözlülüğünün, kontrolü kaybetmesinin ne denli büyük yıkımlara yol açabileceğini gösteriyor.

İşte yazarın bize vermek istediği ders bu bence; hem kendini çok büyük görme, kaybetme yani olduğunun kıymetini bil o kadar yaşa. Fazla zorlamakta bazen iyi değil, ipleri iyice elden bırakmakta. İnsan herşeyi ölçüsünde yaşadığında insanlığını yaşar, abartı insanı insanlığından uzaklaştırandır her konuda.



Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Popular Posts

  • Az önce farkettim...
    İnanılmaz bi yağmur başladı İstanbul'da. Camdan baktığımda gördüm sarı ışık veren sokak lambalarının aydınlattığı arnavut kaldırımlarını...
  • Güzel bi İstanbul günü
    Uzun zaman olmuş yazmayalı onu farkettim az önce o yüzden bi yazayım dedim ve farkettim ki aslında yazacak bişeylerim oluvermiş. Bugün güz...
  • İstiyorum ama bırakamıyorum, tıpkı bi tür bağımlılık gibi...
    Yağan yağmur sanırım bugün yazma duygularımı kabartan şey. Çünkü deminden beri yazıp yazıp sildiğim şeylerden farkettim aslında yazmak i...
  • Arnavut kaldırımları sonbaharda daha mı güzel?
    Metrodan inmeden arkadaşımla konuştuk bayaca. O akşam yaşadığımız şey aslında hiçte birşey değil sanırım sadece kendimi fazla bunaltıyorum. ...
  • Dün akÅŸam ki özür daha tam yerini bulmadı.
    Dün akşamda bahsetmiştim; yalan söyledim "O"na diye yatıyorum dedim ve yatmadım. Sabah çok sancılı oldu uyanış ve ilk mesajlaşma...

Labels Cloud

"O" GÜNLÜK KİTAP SİNEMA-DİZİ

Blog ArÅŸivi

  • ▼  2016 (6)
    • ▼  Haziran (1)
      • İstiyorum ama bırakamıyorum, tıpkı bi tür bağımlıl...
    • ►  Mayıs (2)
    • ►  Nisan (1)
    • ►  Åžubat (2)
  • ►  2015 (3)
    • ►  Aralık (3)
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Copyright © 2015 Mibekc

Created By ThemeXpose